AHMET TAŞGETİREN

MARAŞLILIK

    Türkiye’nin herhangi bir yerinde… bir vapurda… trende… garajda… kahvehanede… okulda… Birisiyle ayaküstü karşılaşıyorsunuz. Selam, kelamdan sonra sizin Maraşlı olduğunuzu öğreniyor.

    -Maraşlı diye söze başlıyor Maraşlı bir arkadaşım vardı… Ve size sizi anlatmaya çalışıyor:
    -Yiğit çocuktu. Mertti. Doğru sözlüydü. Arkadaş canlısıydı. Arkadaşı için canını verirdi. Haksızlığa asla dayanamazdı. Onunla ateşin üstüne gidebilirdiniz.
Bir keresinde…

    Birlikte yaşadıkları bir hadiseyi hatırlıyor. “Maraşlı” imajı, aranızda başlayacak sıcaklığın, yakınlığın zemini oluyor. Ondan size atılmış bir dostluk ilmeği gibi…

    “Kayserili”, “Adanalı”, “Erzurumlu” ifadelerinin söylediği bir mesaj var. “Konyalı”, Antepli”, “İstanbullu”nun da öyle… Bu, âdeta insanî ilişkilerin mahiyetini belirleyen bir mahallî kültür olarak değerlendirilebilir. Türk toplumunun genel kültür değerleri içinde, âdeta toprağa, suya, havaya bağlı, şehrin insanlarının dar bir çerçevede özümlediği ve ortaya nevi şahsına münhasır ortalama bir kişilik koyduğu kültür hamulesi… Tıpkı aynı kültür atmosferinden soluyan Arap’ın, Acem’in, Hint’in, Berberî’nin, Türk’ün farklı kültür boyutları ortaya koymaları gibi. Anadolu toprağı da, farklı iklimlerinde, aynı kültürü farklı şekilde özümlüyor, farklı şekilde temessül ediyor.

    İçinden bunca şair çıkaran bir toprak, herhâlde duygulu bir topraktır. Onun havası mı, suyu mu şiir doludur? Yoksa insanları birbirlerine hep bir şiir mi ilham ederler… “Maraşlılık” imajını oluşturan sebepler her ne ise, bu şiir dolu dünyayı ortaya koyanlar da onlar olmalıdır.

    Bu toprakta kazandığımız bu kişilik bize, İslâm’ın büyük kültür sisteminin bir armağanıdır. Maraş insanı, topraklarında asırlar içinde cereyan eden hadiselerle İslâm’ın güzellikleriyle pişmiş kıvamını bulmuştur. Yiğitlik, mertlik, doğru sözlülük, arkadaş canlılık, fedakârlık ve feragat, hep İslam’ın ya bir büyük umdesinin, ya bir büyük insanının yansıması gibidir.

    “Maraşlılık” imajı, asırların güzelliklerini toplaya toplaya bize kadar ulaşmıştır. Bize kadar… yani çağın bütün haberleşme ve kültür araçlarının, büyük bir değişim unsuru olarak üzerinde abandığı insanlara kadar. Bu ezici çark karşısında “Maraşlılık” ne olacak? Onu bundan sonraki nesillere ulaştırabilecek bu yürek bütünlüğünü gösterebilecek miyiz? Bu soru, bu duygulu toprağı bize bırakanların da sorusudur. Sütçü İmam’ın, Mıllış Nuri’nin ve bir nice şehidin…