KAHRAMANMARAŞ’IN AĞIDI

     Kurtuluş Savaşı’nda Maraş Fransız ve İngilizlerce işgal edilir. Savaş çok çetin geçmektedir. Öyle an gelir ki; ümitler tükenmek üzeredir. Bu acılı günleri yaşayanlardan biri çok sevdiği Kahramanmaraş’a ağıt yakar:

Nasıl terk edeyim şanlı Maraş’ı
Altından kıymetli toprağı taşı
Tarihlere geçti mertçe savaşı
Yürün aslanlarım Ali’m geliyor
Alnı top perçemli gülüm geliyor

Bir kış günüydü girdik savaşa
Hiç aman vermedik dağlara taşa
Kahpe düşman giremezsin Maraş’a
Kan kokusu vardır topraklarında

Savaşa katıldık gelinni gızlı
Nice koç yiğitler alnı yaldızlı
Yirmi iki gece hem de gündüzlü
Nöbet tuttuk Maraş sokaklarında

İlk kurşunu atan Sütçü İmam’dır
Yüreğinde kuvvet kalpte imandır
Bize göz dikenin hali yamandır
Kar yağar Maraş’ın sonbaharında.

İbiş KILIÇ
 
 
 
 
YAYLALARIN AĞIDI

    Andırın’ın Gökahmetli köyünde yaşayan ailelerin bir kısmı ilkbaharda Kızılcaova yaylasına göçer, bir kısmı da Göksun’un Ak Oluk Yaylası’na göçer. Sonbaharda herkes kışlığına döner ve kendi göç ettiği yaylasını över. Bazıları da işi iftiraya kadar götürür. Bunu yapanlar avarelikten (buturanlıktan) usanan hanımlardan: Telli Hatun, Fatma Hatun, Döne Hatun, Fadıma Hatun’dur. Yapılan haksız iftiralara dayanamayan kaynak şahıs aşağıdaki ağıtı yakar:

Yusuf Ağa’ya kötü demiş
Yanaştırak gişininen
Kele nasıl laf söylemiş
Sen goskoca başınınan

Yusuf Ağa böyük Ağa
Arkamızda karlı dağa
Buruya mektup salmışlar
Ellehem alamıyaklar yağa

Yaylamıza kötü demiş
Yel eser gelir kokusu
Ağam odıya dutturdu
Altında okur fakısı

Yağ aldık deriyinen
Laf söylerik yeriyinen
Bu yayladan geri galmak
Engellerin şoruyunan

Döne EKİCİ (GÖK)
 
 
 
 
KERBALA’DA ŞEHİT EDİLEN HZ. HÜSEYİN’İN AĞIDI

    Hz. Muhammet’in torunu olan Hz. Hüseyin Kerbala’da düşmanları tarafından şehit edilir ve Hz. Hüseyin’in arkasından aşağıdaki ağıt yakılır.

Allah Allah deyip de gapıyı açmış
Kâfirleri görünşük tebdili şaşmış
Kellesi gucakta üç gün dövüşmüş
Vay Hasan ile Hüseyin’im vay

Hüseyin’im attan düştü
Kâfirler boynunu bişti
Zalım keklik ganımı işti
Vay Hasan ile Hüseyin’im vay

Hüseyin’imi götürdüler
Gülgünüzlere yetirdiler
Al gannara batırdılar
Vay Hasan ile Hüseyin’im vay

Kerbala’nın yazıları
Ceren goolar tazıları
Kerbala’da şehit düşmüş
Fadıma ana guzular

Eşe BARAKLI
 
 
 
 
KANSER’DEN ÖLEN ÖMER ÇOBAN’IN AĞIDI

    Andırın’ın Yeniköy (Azgıt) köyünde yaşayan Ömer Çoban adlı genç, genç yaşta nişanlanır ve nişanlıyken 18 yaşında kansere yakalanır. Dört kez ameliyyat olmasına rağmen kurtulamaz. Nişanlıyken, 1982’de hayata gözlerini yumar. Aynı köyden arkadaşı Osman Kuşçu, Ömer’in genç yaşta ölmesine dayanamayarak Ömer’in ağzıyla aşağıdaki ağıtı yakar:

Felek sillesini vurdu boynuma
Bunca gam yükünü yığdı boynuma
Benden selam olsun selvi boyluma
İşte gidiyorum gel gara gözlüm

Ankara’ya vardım, bakmadı doktur
Dediler derdiyin çaresi yoktur
Dünyaya gelmekte gitmekte haktır
İşte gidiyorum gel benim sunam

Açılmıştı gapanmadı yarası
Baka baka usandı anası
Yok, mu tabip bu derdimin çaresi
İşte gidiyorum gel suna boylum

Osman KUŞÇU
 
 
 
 
MUHTAR ALİ’NİN AĞIDI

    Andırın’ın Akifiye köyünün muhtarı olan Ali Tok, 2000’de çaresiz hastalığa yakalanır. Gitmedik doktor bırakılmaz; ancak hepsi de evine gönderir. Ali Tok, aynı zamanda yeni evlidir ve eşi de hamiledir. Muhtar Ali, hayata gözlerini yummadan iki gün önce hanımı doğum yapar. Ali Tok’un çok samimi dostu ve arkadaşı olan kaynak şahıs arkadaşının bu hazin sonuna çok üzülür ve gözyaşlarıyla birlikte şu ağıtı söyler:

Ali’min acer gelini
Genç yaşta büktü belini
Mevla’m ona sabır versin
Daha çok gözler yolunu

Ali’m getti geri gelmez
Benim de yüzlerim gülmez
Gınaman beni gomşular
Bebek babasını bilmez

Aydın ağlar Şamil ağlar
Bacıların gara bağlar
Ben Ali’mi goydum yere
Gönlüm bu dünyayı neyler.

Süleyman DUMAN ( Çoban Sülo)
 
 
 
 
DOĞUMDA ÖLEN SULTAN TEMİZ’İN AĞIDI

    Andırın’ın Çukurkoz köyünde yaşayan Hasan Kara Mehmet’in eşi Sultan, doğum yaparken hem kendi hem bebek hayata gözlerini yumarak ahirete göç eder. Akrabalarından biri, Sultan Gelin’e aşağıdaki ağıtı yakar:

Üstüne giymiş garalı
Benim yüreğim yaralı
Memmed gaç gün olduyudu
Sen eşinden ayrılalı

Babıyan bahçası otlu
Ben ağlarım dertli dertli
Daha bir yanım umutlu
Bacımgızı gelir deyi

Gara kekil düzüm düzüm
Ben ağlarım yorgun yorgun
Ener de uzun danışsa
Baban’da eylerdi sürgün.

Ayşe TEMİZ
 
 
 
 
ANTALYA’DA ÖLEN POLİS MEMİŞ’İN AĞIDI

    Andırın’ın Geben kasabasında olan polis memuru Memiş Höbek Antalya’da beyin kanaması geçirerek ölür. Abisi Ömer Höbek kardeşinin ölümüne üzülerek aşağıdaki ağıtı söyler:

Alnında da çattık gaşı
Ağzında da sedef dişi
Çağrın gelsin gelini
Hanı bunun Nazlı eşi

Evimizin önü guyu
Guyudan alıyom suyu
Gençten geden Memiş gardaş
Gabırında rahat uyu
 
 
 
 
KAÇAKÇI HACI’NIN AĞIDI

    Andırın’ın Geben Kasabasında yaşayan ve kaçakçılık yapan Kaçakçı Hacı jandarmalar tarafından vurulur ve arkasından onun için aşağıdaki ağıt yakılır:

Hacım gadanı alayım
Yoluna gurban oluyum
Sen ölme de ben ölüyüm
Sen de galaydın el gimi

Urumlu’nun başı gaynak
Hacım’ın da yaresi oynak
Elde bir düğün olursa
Gardaş oynamam deynek

Hacım seni çevirdiler
burda diyen çığırdılar
Sehepsizliğin yüzünden
Gurşununan gavurdular.
 
 
 
 
FELÇ OLAN ÂŞIK ALİ’NİN AĞIDI

Andırın’ın Efirağızlı köyünün Sazak obasında yaşayan Âşık Ali Demir, çocukluk yıllarında komşusu olan ve Topak Garı denen kadın yürürken topalladığı için kendisi de onun gibi yürür, yürüyüşünü ona benzeterek ona öykünür ve onu taklit eder. Ancak kısa bir süre sonra 1940’ta kendisi de önce topal olur sonra da belden aşağısı tamamen felç olur. Âşık Ali 1970’li yıllarda hastalığına dayanamayarak aşağıdaki ağıtı yakar:

Küçük yaşta doğdun bahtı karalı
Onun için sinem derin yaralı
On yıl oldu felek bana vuralı
Kurtarın beni bu dertten efendim

Okula gitmiştim ben de beş sene
Öğretmen pek zeki diyordu bana
Nasıl oldun yürek dayansın buna
Sinemin yarası yeni efendim

Bir fenalığım yoktu benim bir kula
Zalim felek düşürdün beni dile
Her gün her gün evde oturmak ile
Geçer mi insanın günü efendim

Aşık Ali beni sözde ananlar
Ziyaretle yanıma da gelenler
Benim bu genç yaşıma da yananlar
Tarif etti bana seni efendim.

Nuri ÇINGIL
 
 
 
 
ASKER ABDULLAH’IN AĞIDI

Andırın’ın Çığsar köyünde yaşayan Güllü Gülmez’in oğlu Abdullah askere gider. Aradan iki ay geçer ve Abdullah anasının gözünde tütmeye başlar. Oğlunun hasretine dayanamayan Güllü Hanım oğlundan gelen bir mektupla iyice yüreği parçalanır ve oğluna aşağıdaki ağıtı söyler:

Acil mektubun aldım
Hemi ağladım hemi güldüm
Gadan alam Abdulla oğlum
Bu gece düşümde gördüm

Garip elleri gezersin
Hemi okursun hemi yazarsın
Zor mu yavrum gurbetlik
Gahirli mektup yazarsın.

Mehmet BAKACAK