CEMİL ÇİFTÇİ
DADALOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDE MARAŞ VE ÇEVRESİ

     Çukurova çevresinde gruplar halinde dağınık biçimde yaşayan aşiret beyleri zaman zaman birbirlerine saldırırken, 16. yüzyıldan itibaren kendi aralarında birlik oluştururlar. 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra disiplin ve düzen bozulur. Dağınık bir halde yaşamaları sebebiyle kontrol zorlaşır. Vergi ödememek, asker göndermemek gibi disiplinsizlikler gerçekleşir. Hacı kervanlarını, posta arabalarını soyarlar, yol keserek eşkıyalığa yönelirler. Devletin başına yeni sıkıntılar açmaya başlarlar.

     Avşarların güçlü bir ailesini oluşturan Kozanoğulları aşireti 1864 yılında ayaklanırlar. Derviş Paşa komutasında “Fırka-i İslahiye” adı verilen bir ordu gönderilir, isyan hareketi bastırılır. Bu olaydan sonra Avşarların bir kısmı Kayseri’ye, Sivas’a sürülür. Bir kısmı Anadolu’nun iç kısımlarına yerleştirilir. Zorunlu iskân olayıyla karşı karşıya gelirler.

     Avşar aşiretinin mekânı Çukurova’dır. Dadaloğlu, bu bölgenin ve bu aşiretin çocuğudur. Onun mekânı Toroslardır. Zaman zaman bu mekânın dışına taştığına da tanık oluruz.

     Maraş ve çevresi Dadaloğlu’nun şiirinde önemli bir yer tutar. Dadaloğlu’nun iskan olayı sonunda nereye yerleştiği konusunda kesin bilgi vermek mümkün değildir. Bir şiirinde, yeni mekânlara alışamamanın sıkıntılarını ve yayla hayatına duyduğu özlemi dile getirir:

Yeter hey ağalar bu sitem yeter
Kuruçağ’a varınca guguklar öter
Gelin, kız kalmadı, hep sayrı yatar
Sehil yerde açılmıyor gülümüz.
Esmiyor garbisi, mucuğu çöker
Ağırdır gecesi, üvezi yakar
İçilmez suları, yosunlu kokar
Yaylaya yukarı dönsün yolumuz.

     Dadaloğlu, bu şiiriyle bir mekân tespiti yapıyor. Andırın çevresine yerleşen aşiretin sıkıntısını dillendiriyor. Aynı şiirin bir başka dörtlüğünde de “Bayazıtlı kolumuzun tutağı/ Ahırdağı yaylamızın eteği” ifadelerini kullanır; Bayazıtlılarla ve Maraş’la yakın ilişki içinde bulunduklarına dikkat çeker.

     Dadaloğlu’nun mekânı yaylalar ve dağlardır. Onun için güven duyulan tek mekân dağlardır. Sırtını bu dağlara dayar, onlardan güç alır. Yerleşim alanlarını da bu dağlardan izler. “Ahırdağ’dan gördüm, Maraş ilini” ifadesiyle bu gerçeğe işaret eder.

     Onun şiirinde Maraş ve Ahırdağı ile birlikte Engizek’te zikredilir. Bununla kalmaz Dadaloğlu. “Binboğa’yı dersen dağların beyi” ifadesiyle Binboğa dağlarına ayrı bir paye verir. Onun yanında bulunan Koçdağı’nı anar. Bu iki dağ arasında ilişki kurar, “Binboğa da Koçdağı’ndan otludur/Kış ak giyer, yazın yeşil postludur” mısralarıyla özelliklerine dikkat çeker. Kuzeye doğru hareket eder.

Ahırdağı’n erken geçin ağalar
Alışar çevresi bahçeler bağlar
Kısık’ın yöresi şol ulu dağlar
Karı yatar namlı namlı buzunan

     Dörtlüğüyle yeni mekânlar tespit eder. Önceleri Elbistan, şimdi Ekinözü sınırları içinde kalan Alışar köyü ile Kısık çevresinde gezinmeye başlar. Elbistan’a 3 km. mesafede bulunan Ketizmen köyüne gelir, Pınarbaşı’na gitmeyi kararlaştırır.

     Aşiretler arasında geçen kavgalara da yer verir şiirlerinde. Reyhanlı aşiret beyi Mürseloğlu Haydar Bey, Avşar beyi Mirzaoğlu’ndan toprak ister. Bu istek yerine getirilmez. Mürseloğlu ile Mirzaoğlu savaşır. Bu savaş Elbistan’da gerçekleşir. Mürseloğlu yenilir. Avşar beyinin ozanı Dadaloğlu bu savaşın öyküsünü sunar. “Kavga temizlesin Elbistan düzü”, “Elbistan çakmaklı, firenk barutlu”, “Elbistan düzünde toy düğün ettiler” mısraları bu savaştan izler taşır. Aşiret kahramanı Apalak’tan bahsederken “Cehd edersem Elbistan’ı basarım” mısrasıyla yine bu çevrede dolaşır.

     Avşar aşiretinin bir kısmı Yozgat çevresinde zorunlu ikamete tabi tutulur. Bu zorunlu ikamet olayından yararlanan Memicioğlu, fırsatı değerlendirmek ister. Avşarların yaylası olan Binboğa’ya çıkmak ister. Bu olay üzerine yazılan taşlamada şimdiki Afşin ilçesi çevresindeki bazı mekânların adları anılır. Dadaloğlu şöylece seslenir:

Bire Memicioğlu unutma bunu
Lorşun benim derdin hani ya Hunu
Unuttun mu kuzum geçen günleri
Yalman kalpak geyer idi beyleri.

     Bir dörtlüğünde “Göksun’a varınca Bayazıtoğlu” ifadesini kullanır. Bir mısrasında da “Sağ yanı Saracık, solu Reyhanlı’dır” biçiminde bir tespitte bulunur. Galip ihtimalle, “Saracık” kelimesiyle Göksun sınırları içinde kalan Saraycık’a işaret edilmektedir sanırım.

     Dadaloğlu atının yönünü Maraş’a doğru çevirir. “Pazarcık suyunda gönlüm bulanır/Ötüşür ördeği, turna, kazınan” mısralarını yazar. Başka bir şiirinde de, daha önce gördüğü ve yine görme özlemi duyduğu bir yayladan söz eder. Şöylece seslenir:

Çıksam baksam görünür mü
Başkonuş’un dağı şimdi
Yaylalarda dem sürmenin
Vakti geldi, çağı şimdi.

     19. yüzyılda yaşayan Dadaloğlu’nun uzandığı iki damar vardır. Bu damarın birisi Köroğlu, birisi Karacaoğlan’dır. Yiğitliği, cesareti ve ataklığı ile Köroğlu’nu çağrıştırır. Kavgadan, gürültüden uzak olduğu günlerde de gördüğü güzelleri över. Onlara olan sevgisini dile getirir. Bu iki özelliğini şöylece örneklendirmek mümkündür:

Belimizde kılıcımız kirmanı
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın, dağlar bizimdir.

Dadaloğlu’m, yarın kavga kurulur
Öter tüfek, davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.

     Örnek olarak sunduğumuz bu iki dörtlükte onun kavgacı yanı ön plana çıkar. Aşağıdaki dörtlüklerde de gördüğü güzellerle yarenlik eder. Onlara sevgisini sergiler.

Gel ha güzel, gel ha, medhin söyleyim
Ağzın şeker, dudakların bal gibi
Yaşta küçük amma, boyda münasip
Sallanıyor bir fidanda dal gibi

Oturmuş ağ gelin taşın üstüne
Taramış zülfünü kaşın üstüne
Bir selamın geldi, başım üstüne
Alırım kız seni, komam ellere.