SEZAİ KARAKOÇ’UN GÖZÜNDEN MEDENİYET
İLKNUR AVCI

     Sezai Karakoç'un Edebiyat Yazıları adı altında topladığı yazıları deneme türü ile sınırlı kalamayacak kadar zengin ve derin bir içeriğe sahiptir. Çünkü üstadın sanat ve edebiyat hakkındaki görüşlerine en sağlam ve toplu hali ile ulaşacağımız kaynaklardır bunlar. Tabii ki Sezai Karakoç bu fikirlerini şiir ve yazılarında belli etmiş ve dile de getirmiştir. Fakat Edebiyat Yazıları’nı farklı kılan özellik yazarın görüşlerini en belirgin şekilde okuyucuya doğrudan vermesindedir. Saadettin Acar bu yıl Kahramanmaraş'ta yapılan “Sezai Karakoç” konulu söyleşide şöyle demişti: “Üstat, bizlerin kopan halkalarını birleştirdi, bizi o medeniyet ile tekrar buluşturdu. O, iki uçurum arasında köprü oldu. Bu köprüyü inşa ederken sistemli bir medeniyet bilinci ile inşa etti. Diriliş medeniyeti ile insanımızın şuur kazanması ve benliğine geri dönmesini hedefledi.” Acar’ın bu sözleri Edebiyat Yazıları I-II’yi okurken zihnimde yankılandı. Çünkü, yazıların her cümlesinde o şuur vardı. Konu bir şekilde o şuura, cevhere, ruha gelmekteydi. Sezai Karakoç’u edebiyatımızın mihenk taşı yapan o ruhtu zaten.

     Özetle kitapların ana konularına değinmek gerekirse: Edebiyat Yazıları I’in ana konusu sanattır. Sanatın oluştuğu zemin, sanatın bağlı kaldığı hususlar… Doğu-Batı sanatının özünde yatan farklar… Gelenek-tarih ilişkisi… Üstat, tecrübelerle kadim tarih içerisinde yenilenmelerden bahseder. Tüm bunların sanatkâr üzerindeki etkisini ve sanatkârın da medeniyete etkisini anlatmaktadır. Edebiyat Yazıları II'de ise; ana konu şiirdir. Bizim medeniyetimizdeki şiir… Yakın dönemde edebiyatımızda şiirin gelişimi ve bunlara yönelik değerlendirmeleri yer alır. Şiir dışında düzyazı türlerinden de bahseder Karakoç. Kitaplarını I, II, III şeklinde çıkarmasında bile sadece biçimsel bir sistem olmadığını, içerik ve mana yönünden de sistemli olduğunu anlamak gerekir. Hatta birinci kitapta fikir yoğunluğu çok ağır geldi bana. Çünkü o şuuru ilk olarak okuyucusuna kavratma gayesini gördüm. Tabii bunu ikinci kitaba geçince kavradım. Üçüncüde ise konuların kavrandıktan sonraki inceliklerini görüyor insan.

     Onun mana aleminde sanat ve edebiyata hangi anlamları ve kavramları yüklediği, medeniyetin evrenselliğine dikkat çekişi, bunların özünde yatan gerçekleri gösterdiği aşikardır. Bu eserlerinde bahsettiği teoriler, şahsiyetler, kitaplar, fikir tartışmaları Sezai Karakoç’un aslında medeniyet kavramına evrensel baktığının kanıtıdır bir anlamda. Bir anlamda da dünya edebiyatını, felsefesini, sanatını, tüm semavi dinleri kavramak için âdeta bir örnektir bizlere. Yazılardan Sezai Karakoç’un dünya edebiyatında kimlere dikkat ettiğini de görürüz. Çağının mühim olan isimleri ile alakadardır o. Bir mütefekkirin gözünden, dünyaya evrensel bakmadan, o cevheri göremeyeceğimizin mesajı vardır Sezai Karakoç'un yazılarında.

     Sanat, hayatı nasıl daha zengin ve anlamlı kılar? Bu bağlamda vahye dayanan bir sanat anlayışına sahiptir Sezai Karakoç. Hayat anlayışı ile sanata bakışı arasındaki bağ çok kuvvetli. İnsanlığın ürettiği ne varsa Müslüman onun varisidir. Hikmet neredeyse onu almakla yükümlüdür Müslüman. Ahiret bilinci olmayan medeniyetler ruhsuzdur, gelişim gösteremezler. Ancak o bilinç ile gelişilebilir.  Batı sanatı da arayış içindedir. Ebedî olana, hakikat olana ulaşma kendini gizleyemez.  İşte, eserini ideallerine giden yolda basamak haline getiren Karakoç, sanatın işlevselliğinin bile bu ruhta olması gerektiğini göstermiştir...

     Edebiyat Yazıları’na dair ne söylesem eksik kalır. Söz konusu olan konuların her biri ayrı ayrı tahlil edilecek kadar ayrıntılıdır. Hem arkasında yatan fikirleri hem de “diriliş şuuru”nun mahiyetini anlatır bizlere. Bir yandan da yüzleştirir bizleri. Eski ile bugünü, dış dünya ile olması gereken toplumumuzu... Edebiyat ve kültür camiasının eksiklerini, ihmallerini, kusurlarını dile getirir. Sezai Karakoç âdeta bir sarraf gibi ve bir doktor gibi çalışır. Teşhis koyup bunların çaresini gösterir. Sonra da onları ince bir işçilik ile sunar bütün insanlığa.