YOKLUKTAKİ VARLIK 
AZİZ NACAR

     Yalnızlık, varlığımızın en kadim problemlerinden biridir. Bunca kalabalığın ortasında kendimizi yalnız hisseder, yalnızlığımızla didişir, yalnızlığımızı besler, yalnızlığımızda yokluğa karışırız. Kimi zaman kayboluruz zamanımızda, kimi zaman da var olmanın yoluna bakarız zamansızlıkta.  Herkes farklı yaşasa da, arayana yokluğun varlığına ulaşmasındaki araçtır yalnızlık. Amaç verir insana. Özgürleştirir. Önce kişilerden, karakterlerden kurtuluruz sonra kişiliğimize engel maddi imkânlardan. Yavaş yavaş Yok oluruz. Ta ki yoklukta var olana dek.

     Bu süreç sancılıdır. Yanıldığını kabul ettiğinde dahi yanılırsın. Kendi benliğini de kurban olarak ister yokluk. Kurban edesin ki Varlık’ı bilesin. Hemen erişemezsin de. Hayal meyal seçersin, uzaktan. Şüphe kavurur benliğini. Vazgeçecek olursun. Çetin sınavlar, tuzaklarla doludur geçtiğin yollar. Hissedersin de bazen, belli belirsiz, varlıkla yokluk arasında. Araf gibidir orası. Denktir orada terazin. Tecrübelerin sana başka bir kavrayışı ihsan etmiştir, aklın ve mantığın ötesinde bir kavrayış.

     Aydınlanma gelir sonra. Sana yağmuru bildirir. ‘Varlık’ hissedilmiştir. Ne çare ki varlığın seni ona ulaşmaktan alıkoyar. Ama yolu da göstermiştir sana. Damla damla düşer alnına. Düşer ki beslenip, olgunlaşasın. Yokluğun varlığında huzur bulasın. Onunla pirüpak olasın, arınasın. Rahmettir damla damla düşen. Her biri ayrı bir çölünü ihya eder, her biriyle ayrı ayrı kanarsın Varlık’a. Bulmuşsundur artık. Yoklukta da Varlık’ta da bulunmanın hazzı ile bilinmezin ifşası ile zamanı, mekânı, geçmişi, geleceği kapsayıp yağmur olup, rahmetin kaynağına bakarsın. İşte bu özlemdir. Çektiğin çilenin, verdiğin mücadelenin, ulaştığın gerçeğin acı veren uzaklığının özlemidir. Çünkü hâlâ varsındır. Artık seni Varlık’a ulaştıracak tek engelle, arıttığın ruhuna pranga bedeninle orada durup kavuşma özlemiyle göğe bakarsın.