GENÇ ASKERİN AĞIDI

    Ölen kişi ağıtta yazıldığı gibi Zarif isimli bir kıza sevdalanır. Zarif kendisini seven gence: “ ben askerliğini yapmamış birisiyle evlenmem !” der. Genç bunun üzerine askere gider. Kader bu ya! Askerde tabancası patlar ve ölür. İşte bu ağıt bu minval üzere yakılmıştır.

Kırat altında otluyor
Rivar belinde patlıyor
Yıkıldım düştüm çarşıya
Bölüç belimi yokluyor

Gardaşımın adı Arif
Hendekçiye verir tarif
Gardaşıma sebep olan
Şu müdürün gızı Zarif

Bacısının adı Güllü
Duyan eller buna yandı
Biz gardaşa öldü demek
Yozunan Halep’e indi.
 
 
 
 
ŞEHİT CELAL’IN AĞIDI

    Akçırı mezrası 1960’lı yıllar… Celal bir ev,n tek çocuğudur. Gün gelir askere gider. Bir zaman askerliğini yaptığı Adana’danşehit olduğu haberi ulaşır köye. Celal’ın baba evine düşer bir ateş. Annesi Müslüme Hanım sekiz çocuğun içinde tek erkek olan Celal’in şehit düşmesi üzerine şu ağıdı yakar:

Celal oğlan damda yatar
Yorganını yeller atar
Uyansana Celal oğlan
Nişanlınla eller yatar

Hoş geldin Hacı dayısı
Biz olduk baş gaygısı
Gızlarıma gıran girsin
Oğlum içinin iyisi

Adana’ya vardı idim
Var guzumun goğuşları
Acep bana gösterir mi
Başındaki çavuşları
 
 
 
 
KAMİL VE ALİ’NİN AĞIDI

    1990 yılı. Henüz genç bir delikanlı olan Kamil, şu getirmek için çukurda çalışırken arkadaşı ile birlikte üzerlerine toprak kayar. Uzun süre toprağın altında kalır, ne yazık ki kurtarılamaz. Biri on dokuz, diğeri yirmi sekiz yaşında olan iki genç bu dünyadan göçmüşlerdir. Çevresi yasa bürünür. Herkes ağlaşır, ağıtlar yakılır. Kamil Amca’nın hanımı Cemile, beş çocukla geride kalır. Genç kadın kocasının ardından şu ağıdı yakar:

Ağla mor beliklim ağla
Öksüzlük geçti başımdan
Kimselere yok kahrımız
Felek ayırdı eşimden

Eller yaylaya göçüyor
Sen bizi göçüremedin
Ufak ufak guzuların
Yuvadan uçuramadın

Kamil Bey benim eşim ama
Ergen Ali emmimoğlu
Bekar ne saldın Ali’yi
Böyle mi olur ana baba

Geri mi gedicik oğul
Alaçığa yık da getir
Babanın vekili ol da
Galan daşa motur getir

Bayram izinine gelmiş
Bayram bayramı tutamadı
Hayırsız dokunan çullar
Bir gün içinde yatmadı

Beş çocuğu adak ettim
Dileğim kabul olmadı
N’olur günlükçü gedince
Akşam evine gelmedi

Ne yatıyon Ergen Ali
Ekine vuruldu orak
Kim istiyon düğün varak
Emmimoğlu etme marak
 
 
 
 
GÜLİSTAN’IN AĞIDI

    Sevdiği erkeğe verilmediği için kendisini suya atarak intihar eden genç bir kızın hazin hikayesini anlatan bu ağıtla ilgili daha detaylı bilgiye ulaşılamamıştır. Ama ağıdı yıllardır dilden dile sürmektedir.

Gülüstan desen güllenir
Yel eser dal ığralanır
Anası yok babasıyla
Bebek kiminle dillenir

Tülüce’nin pürenleri
Sıçraşır hep cerenleri
Toplansın da hemen gelsin
Babam oğlu yarenleri

Dereciğin deresine
Figan goptu arasına
İyi bakın keşfiyeci
Daş yumruğun yarasına

Derecik’in dar boğazı
Akmasın kurusun gözü
Öldürmüşler babam oğlu
Görmesin anayın gözü

Odasına çıktım idi
Odanın camı sızılar
Yarın Haciler bayramı
Gönlüm gardaşı arzular

Dereciğin gara daşı
Gözümden dökerim yaşı
Yol üstüne yatırmışlar
Al gana boyanmış gaşı.
 
 
 
 
SEHER’İN ANASINA AĞIT

    Seher iki yaşındayken annesi babası birer hafta arayla vefat eder. Kardeşlerin en küçüğü olan Seher’i abisinin hanımı büyütür. Seher hem ana hem baba sevgisinden yoksun büyür. Genç bir kız olup evlenme çağına gelince ailesinin rızasıyla kendi köyünden biriyle evlenir. Evliliğinin altıncı ayında eşi hastalanır ve felç olur. Asıl ç,le şimdi başlamıştır. On üç yıl felçli olan kocasına bakar. Aynı zamanda yedi çocuğunun geçimini sağlamak için tarlalara çalışmaya gider. Devletten yardım umar ama her gittiği yerden geri çevrilir. On üç sene sonra kocası vefat eder. Çektiği çilelerin yüreğinde açtığı yaralar onu dile getirmiş bu ağıdı yakmıştır:

Ana günü görmedim
Ben anamı bulamadım
Eller ana dedikçe
Ben anamı göremedim

Gala benim durağım
Ben anama yırağım
Eller ana dedikçe
Sızılar benim yüreğim

İnce dağları gezmedim
Ben anamı üzmedim
Anam gomuş getmiş
Ben anama küsmedim

Anam diye ağlarım
Anlıma gara bağlarım
Anam beni gomuş getmiş
Ben kime ne söyleyeyim

Üce dağlar derin olur
Anası olmayan deli olur
Eller amir mamir olur
Ben mektep bile görmedim

Ana acısına dayandım
Ben Allah’a güvendim
Yedi tane guzu kalmış
Ben bu kadere n’eyleyim
 
 
 
 
REMZİYE’NİN AĞIDI

    Habibe ve arkadaşı Remziye birbirlerine söz verirler. Kim önce ölürse diğeri onun ölüsünü yıkayacaktır. Habibe, arkadaşı Remziye’nin ölmesine çok üzülür; ama verdiği sözü de gerçekleştirir. Ölüsünü yıkarken şu ağıtı yakar:

Karlı dağlar karanlığın kalktı mı
Bayram günü ayrılığın vakti mi
Beniynen olan sırrın bitti mi
Sevdiğimi elimden aldı yaradan

Nasıl elim tuttu açtım yüzünü
Boydan boya kestim beyaz bezini
Öleneçe sürecem izini
Sevdiğimi elimden aldı yaradan

Göğündüm gönlümden çıkmadı duman
Sanki canlı yudum eyledim güman
Şehadet parmağı eyledi iman
Sevdiğimi elimden aldı yaradan

Dostun hastasıydım bilen olmadı
Aktı gözyaşlarım silen olmadı
Bekledim bekledim gelen olmadı
Sevdiğimi elimden aldı yaradan

Remziye gidince biter mi dostluk
Ne bir yorgan aldı ne de bir yastık
Bekledik bekledik umudu kestik
Sevdiğimi elimden aldı yaradan
 
 
 
 
ALİ’YE AĞIT

    Türksevin köyünden Ali, genç yaşta geçim derdine düşer. Kısmetinde gurbet elde çalışmak vardır. Tünel kalıp işinde çalışırken inşaatın sekizinci katından düşerek ölür. Geride genç yaşta dul kalan bir eş, iki öksüz yavru bırakır. Buna dayanamayan arkadaşı Mehmet Kapınar, aşağıdaki ağıtı yakar:

Duydunuz mu Sevin eli
Başımıza gelen halı
Dokuzuncu kattan düşmüş
Ölmüş tama bizim Ali

Bu mu feleğin oyunu
Bizden de aldı payını
Cenazesi gelir şimdi
Koyun Ali’nin suyunu

Kayseri’dir uzun yazı
Ta ciğerden vurdun bizi
Emanetin kime oldu
Yetim kaldı çifte kuzu

Gittin ki, gelirim deyi
Muhanet bir zulüm deyi
Giderken nazlı eşine
Sarıldın mı gülüm deyi

Kayseri’nin nazarına
Düşmüşler can pazarına
Ali’m genç yaşında öldü
Bayrak dikin mezarına

Kimse sevinmez ölüye
Bacılar döndü deliye
Benim bile içim yandı
Ağıt yakarım Ali’ye

Böyle mi alın yazısı
İçerken çıkmaz sızısı
Söyle babası kime
Ali’nin çifte kuzusu

İlkbahar naz ayları
Ayrı geçti yaz ayları
Kara toprak sardı seni
İki binin güz ayları

Yaram derin basma tuzu
Bir kara yas aldı bizi
Toprağa bir yiğit gömdük
Eylül ayın on dokuzu

Baban ağlar Ali’m deyi
Anan ağlar gülüm deyi
Kara haberini duymuş
Yasta kaldı Sevin köyü

Ali’min kefeni aksın
Açın bacıları baksın
Ali’m de gelir elimden
Akpınar ağıtın yaksın.
 
 
 
 
KEPİK GOCA’NIN BATTAL’IN AĞIDI

    Bu ağıt, nişanı yeni takılan “Kepik Koca’nın Battal” adıyla bilinen Battal Özdemir’in, Mercin Irmağında boğulup ölmesi üzerine, anası emine ve nişanlısı(?) tarafından yakılır. Anlatıldığına göre Battal, Çukurova’ya ailesiyle pamuk toplamaya gider. Sıcağa dayanamaz, öğlen vakti serin serin akan Mercin Irmağına girer. Suya atladıktan sonra bir daha çıkamaz. Üç gün sonra cesedi, ırmak kenarında bir söğüdün bedenine takılı olarak bulunur. Suya atladığında miliğe gömülüp kalan Battal’ın bütün vücudunu balıklar parçalamış ve yemiştir.

Üç gün olmuş, suya düşmüş
Gumların içine yatar
Gurban ollum sefil emmim
Babam çıkınını atar

Pambık döğmüş, kazanç etmiş
Çapalar ezmiş elini
İki gün suda yatmış da
Balıklar yemiş dilini

Nişanlısı söyler:

Aşağıdan salmış tevir
Gelin mi oldun gıvır gıvır
İşte geldin elinize
Gız Güllü evine buyur.

Emine Özdemir
 
 
 
 
DİLEK’LE EMİN’İN AĞIDI

    22.05.1999 tarihinde Tekir’de geçirdikleri trafik kazasında hayatlarını kaybeden Dr. Dilek Ertekin ile nişanlısı Av. Emin Koç için Dilek Ertekin’in babası emekli öğretmen Nurettin Ertekin tarafından yakılan ağıt:

Sağlık şifa göreviydi kızımın
Tarifi zor içimdeki sızının
Düğün dernek yapacaktık yakında
Bir terslik var bu feleğin çarkında

Hiç kimse görmesin böyle acıyı
Dört kardeş yitirdi bir tek bacıyı
Yanyana defnettik iki kuzuyu
Anlatmam içimdeki sızıyı

Dayalı döşeli kaldı odası
Keşke bana gelseydi kazası
Helalleşip öpemeden gittiler
Oy Dilek’im terbiyeli Emin’im

Kaybettim kendimi bilmem ben kimim
Ertekin’im inim inim inlerim
Düşünürüm yerden bir ses dinlerim
 
 
 
 
HASAN HÜSEYİN ŞAHİNKAYA’NIN AĞIDI

    1961 yılında Tanır kasabasından muhtar olan Hasan Hüseyin Şahinkaya; bölgede halkın sevgi ve saygısını kazanmıştır. Bununla beraber istemezleri de ortaya çıkar. Aralarında husumet olan iki aileyi barıştırmak amacıyla köyün ileri gelenleriyle birlikte Bozyer’de bir eve varırlar. Hasan Hüseyin, pencere önünde oturmaktadır. Dışarıdan bir el ateş edilmek suretiyle, sırtından vurularak öldürülür. Bu talihsiz olay sevenlerini ve ailesini yasa boğar. Âşık Mahsuni Şerif’in de yakın arkadaşlarındandır. Hasan Hüseyin’in gençliğinin bağrında hayata veda etmesi üzerine birçok ağıtlar yakılır. Bu ağıtlardan biri de Âşık Mahsuni Şerif’in ağıtıdır. Aynı zamanda bu ağıt bestelenerek, Mahsuni’nin kasetlerinde yer almıştır.

ÂŞIK MAHSUNİ ŞERİF’İN AĞIDI

Bilmeden gelmiştim Bozyer köyüne
Kara gün karşımda durmuş ağlıyor
Yürü yalan dünya doymadım sana
Ömrüm zevaline ermiş gidiyor

Pusu kurup beklemişler kapıda
Al kanım döktüler beyaz çaputu
Zayıfım derdim sığmam tabuta
Komşular yaremi sarmış ağlıyor

Sandalyeden kalktım vay anam n’oldu
İki avucuma al kanım doldu
Eşim, malım bütün ortada kaldı
Kara konak matem tutmuş ağlıyor

Bir yandan bir yana yaremin ucu
Vay sebebim oldu haset kıskançlar
Müfreze ahdeder, ağlar savcı
Doktor raporunu vermiş ağlıyor

Bozyer’in etrafı bağlar hüyükler
Dilim dönmez anam diye sayıklar
Toprağa mal oldu kaytan bıyıklar
Kirpikler ümüdünü kırmış ağlıyor

Anam gelmiş başıma eğilir
Babam yavrum derde vurur döğünür
Kardeş kavgasında yiğit mi ölür
Komşular yaremi görmüş ağlıyor

Nazlı bir insandım değildim efe
Kurudu dillerim varmadı of’a
Haber gitmiş Berçenekli Şerif’e
Sazını döşüne dürmüş ağlıyor.