A. SAİM EMİRMAHMUTOĞLU

KERVANLARIN UĞRAĞI DÜNKÜ MARAŞ

    Elinde kopuzu ile İran yaylasını dolaşan şair:
    “İneyim gideyim Osman iline,
    Bu ellerde uygun güzel yoğumuş” diyor. Osmanlı padişahları ise, (Yıldırım Bayazıt ile Murat II.) oğullarına en güzel gelini Maraş’ta bulmuştu. Mehmet I. (Çelebi) ve Mehmet II. (Fatih) Maraş güzelleriyle evlenmekle Osmanlı devletine siyasî, askerî ve iktisadî birçok önemli kazançlar sağlamış bulunuyorlardı. Maraş’ın coğrafî durumu dolayısıyla Önasya için askerî ve siyasî değerini tarihler ve tarihî olaylar belirtmiştir. Mısırlı İbrahim Paşa Kütahya muahedesini imzalayıp Mısır’a döndüğü zaman Maraş için:

    “Yücesinde keklik öter keven biter.
    Ovasında çeltik biter turaç öter.” diye Maraş’ı övdükten sonra “ancak iki belâsı olmasa” demiş. Bu belâlardan biri Maraş’ın deli poyrazı, öteki de atalar yurdundan gelmiş olan Türkmen beyleri imiş. Ünlü ve cesur bir komutan olan İbrahim Paşa’nın Maraş hâkimlerini “belâ” diye tavsif etmesi, onlara verdiği siyasî ve askerî önemin derecesini anlatır.

    Maraş’ın iktisadî önemine gelince; bu öbürlerinden daha büyüktür. Evvelki yazımızda, o zamanlar Maraş çarşısının Maraş’ın kendi yetiştirdiği sanat eserleriyle bezendiğine ve dolup taştığına biraz temas etmiştik. Maraş, zengin çarşısı ve işlek bedestenleriyle aynı zamanda bir ticaret merkezi idi. Kilikya’ya, Suriye’ye, Irak’a Kuzey ve Orta Anadolu’ya Maraş’tan kervanlar çıkar; Toroslardan Suriye ve Irak’a geçen ordular ihtiyaçlarını Maraş çarşılarından ikmal ederlerdi. Anadolu’nun dört bucağından gelen kervanlar Maraş bedestenlerinden yüklerini tuttuktan sonra yine Anadolu’nun dört bucağına dağılırdı. Ve Maraş çarşısı dört bucağa uzanan kervanlara mal yetiştirirdi. Maraş’tan çıkan bir kervan yolu Göksün-Kayseri üzerinden Orta Anadolu’ya varırdı, başka bir kervan yolu Elbistan-Gürün-Sivas üzerinden Kuzeydoğu Anadolu’ya ve Karadeniz kıyılarına yayılırdı. Başka bir kervan Bağdat’a, bir başkası Halep ve Şam’a, başka biri de Kilikya ve Hatay’a uzanırdı. Bu yollarda vadileri velveleli çanlarıyla çalkayan kervanlar yüklerini alıp giderken mallarını satıp dönen başka kervanlarla karşılaşırlardı. Maraş çarşısı bir karınca köresi gibi, arı kovanı gibi işlerdi.

    Maraş pazarlarında sanat eserleri kadar toprak ürünleri de önemli idi. Bağdat’a giden Osmanlı orduları gibi, Toroslara yönelen Mısır orduları da türlü ihtiyaçlarını Maraş çarşılarından tedarik etmeyi en uygun bulurlardı. Ordular yiyecek maddelerinden başka giyeceklerini, ayakkabılarını, eyer ve koşum takımlarını, çadırlarını, hep Maraş’tan alırlar ve dönerken yine Maraş’a uğrayarak evlerine kıymetli armağanlar götürürler idi. Bugün bile o sanatların bir müstehasesi hâlinde yaşayan bir köşger dükkânından alınarak kendi sine armağan, götürülen bir gülşeftali yemeni için Profesör İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun duygularını burada tekrar etmek konumu za aykırı düşmeyecek. Sayın Profesör şöyle diyor:

    “Bu Maraş pabuçları benim için büyük bir sürpriz oldu. Yeni bir hakikat keşfetmiş gibi sevindim durdum. İnanınız ki bu pabuçlar eşsiz sanat eserleridir. Bu pabuçların derisine renk veren, biçimini bulan, kenarlarını kesen, parçalarını diken elleri ve ruhları düşündüm. Onlar birer anıt sanatkârıdır hiç şüphesiz. Türk Maraş, kahraman Maraş zekâsını, iradesini, gönlünü pabuçlara kadar sokmuş. Maraş, Türk namusunu kurtarmak için düşmana karşı halkı ayaklandıran Sütçü İmam’ın memleketidir. İdealist ve artist Maraş; Koca Maraş.”

    Baltacıoğlu’nun yazılarını okurken Maraş’ta gazezlerin ve genç kızların sırma ve ipeklerle işledikleri; zevk, ruh ve gönülleriyle renklendirip şekillendirdikleri o eski Türk hatunlarının kostümlerini hatırlamamak mümkün olmuyor. Ya saraç işlerini; onlar birer sanat bediası ve üstün zevk örnekleridir. “Osmanlı Kaltağı” diye isimlendirilen eyer takımları şekil ve tarz bakımından en müstesna Türk eserleridir, hele boy tüfekler... En küçük parçası bile Maraş’ta yapılan, demirleri yine Maraş’ta toprak altından çıkarılarak işlenen, şekillendirilen o çakmaklı boy tüfekler!.. Kundaklarının oymaları, çakmak ve demirlerinin biçim ve işlemeleriyle insana şaşkınlık veriyor. Bir muharebe vasıtası üzerinde görülen bu güzellik, zevk, sanat ve orijinaliteyi ancak Türk ruhu, Türk sanatı yaratabilir. Bu boy tüfekler, av tüfekleri ve çakmaklı tabancalar üzerindeki buluşlar, süsler ve güzellikleriyle; pala, hançer, kama ve bıçaklar tenasüp, biçim oyma ve nakışlarıyla, oluklarıyla -yapılmasını beklemekte olduğumuz- Maraş müzesinin belki en güzel eserlerinden olacaktır.

    Yazımıza, uzamış olmakla beraber, İktisat Bakanlığı Müfettişlerinden Sayın Şevket Süreyya Aytaç’ın Ankara radyosundan dinlediğimiz şu sözleriyle son vereceğiz:

    “... Maraş taşıdığı türlü kıymetler ve varlıklarla güzel bir bütün, bir manzume teşkil etmektedir. Bu coğrafya bediası onun içindir ki tarihte de çok mühim roller oynamıştır. Anadolu’ya giren ve çıkan kervanlar hep Maraş’ı görürlerdi; ordular teçhizatını Maraş’tan alırlardı. İmparatorluğun son zamanlarındadır ki Maraş zayıfladı.
    Çünkü bütün varlığı Halep’in refahında sarf olunurdu. Halep’i imar şerefine Maraş harap kalırdı.”
    “... Bilhassa Maraş büyük bir sanat şehridir. Saraçlık, tabaklık, demircilik, bakırcılık ve çadırcılık gibi esaslı sanatlar burada öyle bir an’ane muhafaza ediyor ki ufak bir dokunma ile bu an’ane tekrar uyanacaktır.”