ŞABAN SAĞLIK
Çok Sesli Bir Yazar RASİM ÖZDENÖREN

I. Çok Yönlü Bir Şahsiyet İçin Bir Portre

Denemesi Giriş

    Söze; ‘İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer’ diyen Edip Cansever ve ‘Necip Fazıl, kendi dibine de ışık vermiştir. Çevresinde başta Sezai Karakoç olmak üzere onlarca yetenekli edip ve düşünce adamı yetişmiştir. Necip Fazıl’ın toprağı münbittir. O toprakta Sezai Karakoç dışında Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Beyazıt ve daha nice güller açmıştır.’ tespitini yapan Sadık Yalsızuçanlar’la başlamak gerek. Çünkü, ‘gülün sesi gül kokar’ Maraş topraklarında çiçeklenen renklerin ‘azala azala solduğu’, ‘Sebeb Ey’ diyen sesin sustuğu anlarda, bize, ‘dar vakitler’ içinde ‘incelikler’ sunan sorular öğreten “Özdenören kimdir?” sorusunun cevabını bulmak da bizlere düşüyor. “Özdenören kimdir?”, cevapların soruyu incitebileceği bir yerde dursa da, onun sadık bir okuru olarak, ‘mahcup bir yüreğin tedirgin terazisiyle’, bir yazarın hayatımıza yön veren ‘dengesini tartmaya’ çalışacağız.

    Baktığı her pencereyi güleç; el attığı her uğraşı anlaşılır, söz aldığı her konuyu yaz güneşinin değdiği sular gibi derin ve mavi kılan, bu Çağdaş Türk hikâyesinin yaşayan en büyük ustası için hangi tamlamaları kullanmak gerekir?

Son dönemlere en önemli tanık…
En çok fikir üreten aydın…
Denemeleriyle bir nesli etkileyen / eğiten yazar…
Tıpkı mürşidinin Yunus için “Bizim Yunus” demesini
andırırcasına, çevresinde hep “Bizim Rasim” olarak anılan vefalı bir dost / ağabey…

Romanına ad olarak da seçtiği “Gül yetiştiren adam”…
    “Yedi Güzel Adam”dan biri...
    ‘Bulanık ezberler’e, ‘kafa karıştıran kelimeler’le ‘çakıl taşlarındaki yıldız seslerini taşıyan bir uzun yol rehberi…
    Aynı sorulara, her seferinde farklı cevaplar verebilen, özel sayıların, dosyaların değişmez bilge konuğu...
    ‘Zor Vakitler’de, kimsenin gözüne tek siyah nokta düşmesin diye, karanlığı yazılarıyla ışıtan bir dost…
    Her toplantıda, konferansta, ‘yağmur sonlarının yedi rengi gibi açan’, ortaya yakın kısa boylu, gözlüklü, ak saçlı, mükemmel bir anlatıcı…

    Büyük Doğu’dan Diriliş’e, Edebiyat’tan Mavera’ya dek, bir düşü, bir gülü büyütür gibi büyüten; zamanın ve hayatın derin ırmağındaki ağır bir suyu, sanatın bahçesine sevinçle, telaşla taşıyan bir derviş…

    Rasim Özdenören çevresinde hep bu veya benzer isimlerle, değerlendirmelerle anılmaktadır.
    Onu böylesine vazgeçilmez kılan nedir?
    Daha doğrusu neden Rasim Özdenören?
    Ya da kimdir Rasim Özdenören?...
    Şu anda 68 yaşında olan Rasim Özdenören (Allah daha uzun bir ömür nasip eylesin), bunca yılı nasıl geçirdi?

    Yukarıdaki sorulara ancak, onun bu 68 yıllık yolculuğunu sorgulayarak cevap bulabiliriz. Bu durumda onun hayat çizgisinden söz etmek gerekecek.

    Rasim Özdenören, 1940’ta Maraş’ta doğar. Annesinin Kısakürek ailesinden olması dolayısıyla Necip Fazıl’la uzaktan akrabalık bağı bulunmaktadır. Necip Fazıl için, Özdenören, ‘tam inanmış dört adam’dan biridir denilebilir. Babanın memuriyeti nedeniyle ilk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamlamıştır. İki üniversite bitirir. Biri, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, diğeri de İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’dür. Daha sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalışmaya başlar. 1970-1971’de araştırma amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerinde kalır. 1975’de Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine gelir ve aynı bakanlıkta bir yıl müfettişlik yapar. 1978’de istifa eder; ancak ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra, yani 1980’de geri döner. Uzun yıllar buradaki görevini sürdürür.

    Rasim Özdenören, 1987’de yol arkadaşı Cahit Zarifoğlu’nu, 2000’de yakın dostu Akif İnan’ı, 2003’te de kardeşi Alâeddin Özdenören’i kaybeder. Bu ölümler, onu bir hayli sarsar; yalnızlaştırır. Rasim Özdenören 5 Temmuz 2008’de bir kere daha yalnızlaşır. Çünkü yakın dostu şair Erdem Bayazıt, o gün vefat eder. “Yedi Güzel Adam”ın her birinin “o güzel atlara binip uzaklaşmaları” Özdenören’i bir hayli üzer, sarsar… Bu sarsıntı dönemlerini de hep okuyarak ve yazarak geçirir.

    2005’te memuriyetten emekli olan Özdenören, bu yeni dönemini de yazarak ve okuyarak geçirmektedir. Hâlâ (2008) okuma ve yazma faaliyetini sürdüren yazar, emeklilik döneminin kendisine sağladığı kolaylıktan faydalanarak, bol bol yurt içi konferanslarına ve seyahatlere çıkar.

2. Hem Okuyan Hem de Yazan Bir Şahsiyet

    Çok iyi bir kitap okuru olan Rasim Özdenören, okuma işine ta çocukluğunda başlar. Babasının memuriyeti üzerine bulundukları Malatya’da, ikiz kardeşi Alâeddin’le beraber kiralık kitap veren küçük bir kitapçıda Hz. Ali Cenkleri, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi romanları başta olmak üzere, ne bulurlarsa yutar gibi okurlar. Rasim Özdenören daha sonra yine babasının görevi sebebiyle Tunceli’de yaşamak zorunda kalır. Burada da okuma işini ihmal etmez.

    İstanbul’dan bir arkadaşına gönderilen kitaplar, dergiler arasında Ömer Seyfettin külliyatı da vardır. Onları da okuyup bitirir.

    Babasının emekli olması üzerine ailesi Maraş’a dönen Rasim Özdenören, ortaokulu bitirme sınavlarının sonuna kadar Tunceli’de tek başına kalır. İlk defa ailesinden ayrı kalan yazar,
bu ayrılığın acısını Maraş’a duyduğu özlemle birleştirip bir yazı kaleme alır. İşte bu yazı Özdenören’in ilk yazı denemesidir.

    Rasim Özdenören daha sonra Maraş’ta liseye kaydolur. Burada her öğrenciye “Hamle” adlı bir dergi hediye edilir. Rasim Özdenören’e verilen Hamle’nin kapağında ise “Sait Faik’e Saygı” ifadesi yer alır. Özdenören Sait Faik’in kim olduğunu merak eder. Sonunda herhâlde okulun eski müdürü falan diye düşünür. Daha sonra Sait Faik’i tanır. Yine bu lisede daha sonra her biri önemli birer edebiyat adamı olacak olan Erdem Bayazıt ve Cahit Zarifoğlu gibi şairleri tanır, onlarla dost olur; âdeta bir edebiyat ekibi kurulur. Bu ekibe daha sonra ikiz kardeşi Alâeddin Özdenören de katılır. Böylece Maraş lisesinde bir edebiyat ortamı oluşur. Özdenören bu ortamda yazmaya başlar. İlk öykü denemelerini de bu ortamda yapar. Bazı büyük edebiyat dergileriyle de yine bu ortamda tanışır.
    Bu arada Rasim Özdenören’in ilk öyküsü yayımlanır. Yani, Varlık dergisinin Ocak 1957 sayısında “Akar Su” adlı öyküsüne yer verilir. Bu, Özdenören’in yayımlanan ilk öyküsüdür.
    Özdenören bu arada lisenin dergisi Hamle’nin yeniden yayınlanmasına öncülük eder. Bir taraftan da Maraş’ta yerel gazetelerde arkadaşları ile sanat sayfaları hazırlar. Lise hayatı böylece biter.

    Rasim Özdenören daha sonra ailesinin oturduğu İstanbul’a (Eyüp) gelir. Burada Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Fakültede ise Nuri Pakdil’i tanır. Aradan geçen dört yıldan sonra hayatının en önemli tanışması saydığı bir hadise yaşar. Yani Özdenören Sezai Karakoç’la tanışır. Bazı dergilerde yazılar yayımlar. Bu arada Hukuk Fakültesindeki öğrenciliği devam ederken, ayrıca İktisat Fakültesine bağlı Gazetecilik Enstitüsüne de devam eder. Yine bu sırada “Beyaz Geceler” adlı bir film seyreder ve filmi çok beğenir. Filme temel olan kitabın yazarı Dostoyevski’yi bu vesile ile keşfetmiş olur. Yine bu arada edebiyatçıların toplanma mekânı olan Marmara Kıraathanesine de çok sık gidip gelmeye başlar. Ara sıra Şark Kahvesine de uğrar. İlk hikâye kitabında yer alan hikâyelerini genelde bu kahvelerde yazar.

    Hem okuyan hem de yazan biri olan Rasim Özdenören, bu üretken tavrını hiç şüphesiz “sürekli fikir üretmesi”ne borçludur. Yani Özdenören aynı zamanda “sürekli fikir üreten bir yazar”dır.

3.Sürekli Fikir Üreten Bir Yazar

    Yazının başlığına da yansıttığımız “Müslümanca düşünmek”, “kafa karıştırmamak” ve “çok yönlü olmak” Rasim Özdenören’in en bariz özelliğini oluşturur. Bunlara şunu da ilave edelim ki, Rasim Özdenören en çok fikir üreten yazardır aynı zamanda. Vurgu yaptığımız üç özelliğinin tabii bir sonucu olan “fikir üretmek”, Özdenören’i okuyucuları nezdinde sürekli gündemde tutmuştur. Okuyucuları arasında fikirleri hep önemsenir. Hatta “Bu konuda acaba Rasim Özdenören ne söylüyor? Bu olguyu Rasim Özdenören nasıl yorumluyor?” soruları kendisini seven ve okuyanlar tarafından çokça sorulur. Özdenören’in söz konusu sorulara verdiği cevaplar da hep önemsenir ve ilgi çeker.

    Hem edebiyat hem de fikir adamı kimliği olan Rasim Özdenören, bu alanlarla ilgili temel görüşler de ortaya koymuştur. Aşağıda kısaca değineceğimiz kitaplarında söz konusu fikirlerin her birini belirli başlıklar altında ifade eder. Ancak Özdenören’in temel kabul edebileceğimiz bazı düşünceleri vardır ki, onlara ayrıca değinilmelidir. Şöyle de ifade edebiliriz: Rasim Özdenören, bütün yazı ve kitaplarında bazı temel görüşlere yaslanır. Nedir bu temel görüşler?

    Mesela Özdenören’e göre “edebiyat”la “uygarlık” arasında belirli bir ilişki vardır. Şu cümlesi bu bağlamda özlü bir anlam içermektedir: “Edebiyatla uygarlık arasında çeşitli açılardan korelasyonlar olduğu muhakkaktır. Her edebiyat, bir yerde belli bir uygarlığın tüm yargılarının bir türevi olarak ortaya çıkar.”

    Edebi konularda da görüş beyan eden Özdenören, “dil”, “eleştiri”, “İslami Edebiyat”, “roman”, “hikâye”, “şiir” gibi konularda da dikkate değer görüşler ortaya koymuştur. Rasim Özdenören’in edebiyat konusundaki önemli görüşlerinden biri de “estetik” ve “sanatsallık”ı çokça önemsemesine dayanır. Usta bir hikâye yazarı olan Özdenören mesela öykü konusunda şunu söyler: “Ben öykü yazarken onun vereceği mesajdan çok, o öykünün nasıl iyi bir öykü olabileceği üstünde yoğunlaşırım. Öykü birinci sınıf bir mesajı bile yüklenmiş olsa, kendisi öykü olmanın hakkını veremiyorsa, aslında o mesajı da gürültüye getiriyor demektir. Ben öyküyü bana vereceği mesaja meftun olduğum için okumam; öykü diye okurum…”

    Rasim Özdenören, gerek Türk kültüründen gerekse Batı kültüründen belirli bazı şahsiyetler hakkında da görüş beyan etmiştir. Hakkında görüş beyan ettiği şahsiyetlerin birçoğuna eleştiri yönelten yazar, bazılarına da sürekli olarak hayranlıkla dolu bir bakışla âdeta hürmetlerini ifade etmiştir. Mesela o Dostoyevski ve Faulkner gibi yazarları çok sever. Buna karşılık Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’i de aynı oranda takdir eder. Özellikle Necip Fazıl’a büyük bir bağlılığı olan Özdenören’i Necip Fazıl’la tanıştıran da Sezai Karakoç olmuştur. Bu tanışma hikâyesi şöyledir: “Sezai Karakoç, “Sizi Üstad’la tanıştırayım” dedi. Sezai, Alâeddin, Rasim, Üstad’ın Kızıltoprak’taki evine gittiler. Alâeddin’in sırtında Maraş’taki terzisine diktirmiş olduğu kahverengi takım elbise vardı. Üstad, Alâeddin’e nereli olduğunu sordu. Rasim’e sormamıştı da, Alâeddin’e sormuştu. Elbise dikkatini çekmiş olmalıydı. Alâeddin, Maraşlı olduğunu söyleyince, “tipik bir Maraşlı” dedi.”

    Necip Fazıl etkisiyle bambaşka bir mecraya giren Rasim Özdenören, “yerli düşünce” adıyla anılan ve isim babalığını Nuri Pakdil’in yaptığı bir eğilimi de benimser. Yani Özdenören’in fikir adamlığının dayanaklarından biri de “yerli düşünce” kavramıdır. Bu kavram hakkında o şu açıklamayı yapar: “Bizim “yerli düşünce” dediğimiz şey, İslam’ın kendisidir. Ama o dönemlerde öyle bir baskı vardı ki, -veya en azından biz kendimizi öyle bir baskı altında hissediyorduk- bu fikrimizi doğrudan doğruya İslam diye telaffuz ettiğimizde, âdeta birtakım çevrelere giremeyeceğimizi veya oralara sokulamayacağımızı, boykot göreceğimizi düşünüyorduk. Bu sebepten dolayı fikrimizi “yerli düşünce” adı altında kamufle etmeye çalışıyorduk. Yerli düşünce esas itibarıyla İslam mıdır? Yazıların muhtevasına bakmak lazım. Zaman zaman milliyetçiliği de kastetmiş olabiliriz. Ama bu milliyetçilik de bizim kafamızda İslamla bütünleşmiş bir milliyetçilikti. Ancak günümüzde böyle bir kamuflaja gerek yok. O yüzden fikirlerimizi adıyla söylüyoruz..”

Rasim Özdenören, çok ilginç sorular soran ve o sorulara verdiği cevaplarla da dikkat çeken bir yazardır.
Bu bağlamda onun şu sözü de anlam kazanmaktadır:
“Sorularla düşünüyorum.”

    Hikâyeleriyle de büyük bir ün kazanan Özdenören, yazdığı hikâyelerde alışılagelmiş kalıpların dışına çıkmıştır. Onun hikâyeleri “serim-düğüm-çözüm” sıralamasını temel alan klasik hikâye anlayışının dışında tezahür etmiştir. Öyle hikâyeleri vardır ki, “çözüm” bölümü başta; öyleleri de vardır ki “gelişme” bölümü baştadır. Yani hikâyenin unsurları olarak kabul edilen bölümler, Rasim Özdenören’in hikâyelerinde bambaşka bir tarzda kullanılmaktadır. Rasim Özdenören Maraş ve İstanbul gibi iki kültürel çevreyi hikâyelerine mekân olarak seçer.

    Rasim Özdenören’in eleştiriye büyük önem verdiğini söylemiştik. İslam kültürünün bir ürünü olan “şerh” (açıklama) metodu ile Batı kültürünün bir ürünü olan “eleştiri” metodunu karşılaştıran Özdenören, her iki metodun da edebî esere yaklaşırken kullanıldığını; ancak eleştiride esere saygı duyulmazken, şerhte esere saygının esas olduğunu belirtir. Yazar eleştiri ile şerh arasındaki bu farkı, bu metotların ayrı kültürlerin ürünü olmasına bağlar.

    Rasim Özdenören’in sanatçı kişiliğini ilgilendiren önemli bir cephesi daha vardır. O da sürekli olarak sanat-edebiyat alanında teorik görüşlere büyük önem vermesidir. Yani Özdenören aynı zamanda modern Türk edebiyatının en önemli edebiyat kuramcılarındandır. Hatta onun 25-30 yıl önce bahsettiği ve kullandığı edebî-felsefî kuramların ve bu kuramlarla ilgili terminolojinin günümüzde yeni kullanılıyor olması, Özdenören’in bu cephesinin ne kadar önemli olduğunu göstermez mi?

    Rasim Özdenören, bir kısmına değindiğimiz bu fikirlerin daha fazlasına yayımladığı kitaplarda yer vermiştir. Dolayısıyla o sürekli fikir üreten bir yazar olmanın yanında sürekli kitap yayımlayan bir yazardır aynı zamanda.

4. Sürekli Kitap Yayımlayan Bir Yazar

    Rasim Özdenören George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” adlı romanını Türkçe’ye çevirir. Bu çeviri kitap olarak yayımlanır ve aynı yıl (1964) Özdenören Gazetecilik Enstitüsünü bitirir. Özdenören daha sonra, Nuri Pakdil’in bir gazetede hazırladığı sanat sayfasında öykülerini yayımlar. “Hastalar ve Işıklar” adlı kitabındaki öyküler burada yayımlanır. Bunu 1966 yılında Sezai Karakoç’un çıkardığı Diriliş dergisi dönemi izler. Rasim Özdenören artık öykülerini düzenli olarak Diriliş’te yayımlamaktadır. Bir yıl sonra (1967) Hukuk Fakültesinden mezun olur ve aynı yıl ilk kitabı olan “Hastalar ve Işıklar” yayımlanır. Yine bu yıl hem avukatlık stajına başlar hem de DPT’ye uzman yardımcısı olarak işe girer. Aynı yıl Mevdudi’nin bir kitabını “İslamda Devlet Nizamı” adıyla Türkçe’ye çevirir. Özdenören 1972 yılında bir çeviri daha yayınlar. Dr. S. A. Sıddıki’nin kitabını “İslam Devletinde Mali Yapı” adıyla Türkçeye çevirir ve yayınlar.

    Rasim Özdenören 1969 yılında kuruculuğunu Nuri Pakdil’in yaptığı Edebiyat dergisiyle de yakından ilgilenir. Bir yıl sonra “kalkınma ekonomisi” üzerinde çalışmak için Amerika’ya gider. Burada iki yıl kalır. Türkiye’ye dönünce de askere gider. Askerliğini ise Şırnak’ta yapar. Burada okuduğu bir gazete haberinden yola çıkarak “Çatışma” adlı öyküsünü kaleme alır. Bu arada (1973) “Çözülme” adlı öykü kitabı yayımlanır; askerliği biter. Askerliği bitince de DPT’deki işine devam eder. 1974’te “Çok Sesli Bir Ölüm” adlı kitabı yayımlanır. 1975’te Bakanlık Müşaviri olarak Kültür Bakanlığına geçer. Bu kurumda bir yıl da müfettiş olarak çalışır. Bir yıl sonra (1976) Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan ve Nazif Gürdoğan’la birlikte Mavera adlı dergiyi yayınlamaya başlarlar. Bir yıl sonra da (1977) “Çarpılmışlar” adlı kitabını yayımlar. Bu
kitaptaki öykü kitapları devrin öykü anlayışının çok ilerisindedir. Aynı yıl (1977) Yeni Devir gazetesinde köşe yazıları yazmaya başlar. Bu yazıların bir kısmını “İki Dünya” adlı kitabında yayımlar. Yine 1977’de “Çok Sesli Bir Ölüm” adlı öyküsünden uyarlanarak çekilen TV filmi Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülü kazanır. Bir yıl sonra (1978) da Çözülme adlı öyküsü sinemaya uyarlanır. Özdenören’in “Çok Sesli Bir Ölüm” ve “Çözülme” adlı hikâyeleri Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülü almıştır.

    Bu arada Özdenören’in okuma ve yazma faaliyetleri büyük bir hızla devam eder. Daha rahat bir okuma ve yazma ortamı bulmak amacıyla memuriyetten istifa eder. 1979’da tek romanı olan “Gül Yetiştiren Adam”ı yayımlar. Aynı yıl (1979) “İki Dünya” adlı kitabına ödül verilir. Rasim Özdenören 1980’de DPT’deki görevine döner. 1982’de ise “Aile” adlı öyküsü Sırpça’ya çevrilir. 1983’te Necip Fazıl’ın vefatı üzerine editörlüğünü yaptığı Mavera dergisini “Necip Fazıl Özel Sayısı” olarak çıkarır. 1983’te aynı zamanda öykücülüğünün önemli yapı taşlarından biri olan “Denize Açılan Kapı” adlı öykü kitabını yayımlar. 1985 yılında da “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” ve “Yaşadığımız Günler” adlı deneme kitaplarını yayımlar. 1986 yılında edebiyat üzerine yazdığı deneme ve eleştiri yazılarını ise “Ruhun Malzemeleri” adlı kitabında bir araya getirir. 1987 yılında yakın dostu Cahit Zarifoğlu’nun vefatı üzerine bir kitap hazırlamaya başlar. O yıl ayrıca büyük bir ilgiyle karşılanan “Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı”, “Yeniden İnanmak”, “Kafa Karıştıran Kelimeler” ve “Çapraz İlişkiler” adlı kitaplarını yayımlar.

    Özdenören 1988’de ise “Müslümanca Yaşamak” ve “Red Yazıları” adlı deneme kitaplarını yayımlar. 1990 yılında ise Yönelişler adlı dergide birkaç yeni öyküsünü yayımlar. Bundan sonra yazar altı yedi yıl âdeta nadasa yatar. 1996’da “Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti” adlı bir deneme kitabı yayımlar. 1997’de ise “Ben ve Hayat ve Ölüm”, “İpin Ucu” ve “Acemi Yolcu” gibi öykü, anı ve denemenin iç içe geçtiği kitapları yayımlar. 1998’de ise “Kent İlişkileri” adlı deneme kitabını yayımlar. Rasim Özdenören 1999’da ise “Kuyu” adlı öykü kitabını ve “Köpekçe Düşünceler” adlı edebiyat üzerine yazılan deneme kitabını yayımlar. Yazar “Yüzler” adlı deneme kitabını da aynı yıl yayımlar. 2000 yılında ise oldukça yeni tarzda kurgulanan öykülerinin toplamı olan “Hışırtı” ve “Ansızın Yola Çıkmak” adlı kitaplarını yayımlar. Yazar “Eşikte Duran İnsan” adlı deneme kitabını da aynı yıl yayımlar.

    Özdenören 2002 yılında da kitap yayınlamayı sürdürür. Bu yıl “Toz” adlı öykü kitabı ile “Yazı İmge ve Gerçeklik” adlı edebiyat üzerine denemeleri içeren kitap yayımlanır. Yazar “Aşkın Diyalektiği” adlı deneme kitabını da aynı yıl yayımlar. Rasim Özdenören’in son kitabı 2004 yılında yayınlanmıştır. “Düşünsel Duruş” adlı bu kitap bir deneme kitabıdır ve âdeta Özdenören’in bütün birikiminin bir hâsılasıdır.

    Rasim Özdenören hâlâ (2008) Yeni Şafak gazetesinde köşe yazılarını yazmağa devam etmektedir.

5. Sonuç

    Yazarlığı ve iyi bir okuyucu olmanın yanında, “iyi bir dost”, “vefalı bir insan”, “ideal bir arkadaş” olan ve kendisini yakından tanıyanların “peygamber ahlakına sahip biri” olarak nitelendirdikleri Rasim Özdenören, bu kişilik özellikleriyle de hatırlanmaktadır. Özdenören’in bu cephesini görmek için ona misafir olmak veya onu ziyarete gitmek lazımdır. Ahmet Ufuk Erkan’ın “O Benim Arkadaşım” adlı yazısından aldığımız şu cümleler, Özdenören’in bu özelliğini özetler niteliktedir:

    “Tanıştığımız o günden sonra Ankara’da kaldığım süre zarfında sürekli görüştük. O’nun, insanları sorgulamaksızın tanıma yeteneğini fark ettim. Neredeyse, hiç bahsetmediğime göre, biri beni anlatmış diyeceğim geldiği olaylar yaşadım. Mesela, odasında misafir olmayan nadir günlerden biriydi ve tanışmamızın başlarıydı; sigara içmeyi unutmuştum. Beni sigara içerken görmemişti henüz. Konuşmasının bir yerlerinde, “Masada küllük var, değil mi” diye sordu. Ben, (kendimi tamamen onun yaptığı büyüleyici konuşmaya kaptırmış bir halde ve gayri ihtiyari bir şekilde) var var dedim. E, niye sigara yakmıyorsun, sorusuna ise verecek cevabım yoktu. Hiç aklıma gelmemişti sigara, ilk kez. Kullanmıyorum, diyeceğim ama, o kadar içtiğimden emin bir ifadeyle sorulan bir sorunun yanıtı bu olmamalı. Sigara yakmayacağımı anladığında, o dedi, benim eski dostumdur, yak bir tane. Utanarak yaktığım ve genzimde bıraktığı tadı hâlâ unutmadığım ilk sigaram odur.”

    Rasim Özdenören’le kim bir şekilde karşılaşmış, bir şekilde ona misafir olmuş veya onu ziyaret etmişse, Ahmet Ufuk Erkan’ın anlattıklarına benzer cümleler kuracaktır. Rasim Özdenören’in bu kişilik özelliği de bilinmelidir. Ancak onu günümüzde önemli ve unutulmaz kılan yazar ve aydın kimliğidir. Peki Rasim Özdenören nasıl bir yazar veya aydındır? Türkiye’de son yıllarda yeni bir yazar tipi ortaya çıkmıştır. “Müslüman aydınlar” veya “İslamcı aydınlar” olarak adlandırılan bu grup, Türkiye’deki okuyucular (bilhassa gençler) tarafından büyük bir ilgi görmektedir. Daha önce de değindiğimiz gibi, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç gibi isimler bu yeni aydın tipinin öncüleri olarak görülmektedir.

    Modernleşme süreciyle birlikte gelen siyasi ve kültürel kurumları köklü bir eleştiriye tabi tutan bu tip aydınlar, Batılılaşmaya baş kaldıran ve muhalefet eden yazı ve görüşleriyle büyük bir ün kazanmışlardır. Bunlar, gazetelerde köşe yazısı yazdıkları gibi, çeşitli dergilerde makaleler de yazmaktadırlar. Bu kişilerin her biri edebiyatın belirli alanında otorite denecek düzeyde kabul görmektedir. Mesela bunlardan kimi şair kimi de öykü ya da deneme yazarıdır. Ayrıca bunlar denemelerinden oluşan çok sayıda kitap da yayınlamaktadırlar. Yazılarında oldukça yeni bir dil (Türkçe) kullanmaktadırlar.

    Bu aydınlar taşralı bir kasabalının ya da bir memurun çocuğu olarak dünyaya gelmiş; ilk, orta ve lise eğitimini taşrada tamamlamış; Ankara veya İstanbul gibi büyük şehirlere geldikten sonra bir veya iki fakülte bitirmişlerdir. İçlerinde herhangi bir Batı ülkesine giden ve bir veya birkaç Batı ya da Orta Doğu dili bilenler de vardır.

    Bu tip aydınlar Batı edebiyatı ve felsefesiyle de yakından ilgilenirler. Yazılarında Müslüman düşünür ve yazarlara yer verdikleri gibi, genellikle Batılı yazar ve aydınlara (bilim insanlarına, filozoflara) da yer verirler. Günümüz yazarlarından Rasim Özdenören tam anlamıyla işte bu ölçüye uymaktadır. Cumhuriyet sonrası gelişen edebiyatımızda bugün bir “İslami edebiyat” gerçeği vardır ve bunda da hâlâ yazmaya devam eden Rasim Özdenören’in büyük bir katkısı vardır.