AHMET DOĞAN İLBEY

TAHSİN YÜCEL: HİKÂYECİ,
DİLBİLİMCİ VE EDEBİYAT ÇEVİRMENİ


    Tahsin Yücel, 1933’te Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğdu. Elbistan Gazi Paşa İlkokulu’ndan sonra parasız yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ni (1953) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü (1960) bitirdi. Öğrencilik yıllarında Varlık Yayınevi’nde çalıştı. Sahasıyla ilgili araştırma için bir süre Paris’te kaldı. Dönüşte mezun olduğu üniversiteye asistan oldu. 1969’da doktorasını, 1972’de doçentliğini ve 1978 yılında profesörlüğünü tamamladı. 19. ve 20. Yüzyıl Fransız Edebiyatı ve Göstergebilim sahasında uzmanlaştı. 1972-1982 yılları arasında Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. 2000 yılında öğretim üyeliğinden emekli oldu.

    Yazarlığa 1950’de Varlık dergisinde “Köy ve Kasaba Notları” başlığıyla yazdığı yazılarla başladı. Daha çok Varlık’ta başlayan hikâyeciliği Seçilmiş Hikâyeler, Yeryüzü, Beraber, May dergilerinde devam eder. İlk hikâyeleri “Dert Çok Hemdert Yok” ve “Yeni Hikâyeler” adlı derlemelerde yer aldı. Hikâyeleri Sosyal gerçekçi köy edebiyatı üslûbuyla dikkat çekti. “Haney Yaşamalı” adlı hikâye kitabıyla Sait Faik Hikâye ödülü (1956), “Düşlerin Ölümü” hikâye kitabıyla Türk Dil Kurumu ödülü (1959), Azra Erhat 1984 yılı çeviri yazını üstün hizmet ödülü, “Söylemlerin İçinden” adlı deneme kitabıyla 1999 Sedat Simavi ödülü, “Peygamberin Son Beş Günü” adlı romanıyla 1993 Orhan Kemal roman ödülü, “Komşular” adlı hikâye kitabı Dünya Kitap Dergisince yılın telif kitabı seçildi (1999), “Yalan” adlı romanıyla da 2003 Yunus Nadi roman ödülü kazanmıştır.

    İlk hikâyelerinde memleketi Elbistan çevresinden değişik insan temalarını işler. Başlangıçta hikâyelerini sosyal gerçekçi bir bakışla sade, taşra insan ve çevresinin hayatındaki kesitleri “köy hikâye ve romancılığı” akımının tesiri olan bir üslûpla anlatır. Yazarın hikâyelerine göre, taşralı ve köylü, geleneklerine bağlı, ancak bu sosyal yapı içindeki birtakım yalan, yozlaşma, insanların birbirini sömürmesi de sürmektedir. İnsanların geleneksel değerler ortamında bile ezilmesi, aldatılması öne çıkmış tipler üzerinde işlenir. “Yalan” adlı romanı hakkındaki şu değerlendirme dış gerçekler bakımından doğru bir tahlildir: “Yalan, herkesin kendini kandırarak mit yaratmasının öyküsü, aynı zamanda içinde yaşadığımız yalan ve çöküş ortamının da romanıdır. Roman kahramanının kendini kandırmasıyla başlayan zararsız bir yalan, toplumun kalburüstü kesimlerinden insanların kendilerini aldatmalarıyla günümüz toplumunun hastalıklı yanlarına ulaşıyor” (Cumhuriyet Kitap, 16 Mayıs 2002). Bu değerlendirmenin üstüne şunu söyleyebiliriz. Yücel, insan ve toplumdaki olumsuzlukları gösteriyor, her kötü ve yalan zemini işaretliyor. Fakat hikâye ve romanlarda işlenen insan ve toplumun dayandığı köklü değerler sistemi bu olumsuzlukların sebebi midir? Bu noktalar üzerinde durulmamıştır. Dönemin moda olan sosyal gerçekçi bir bakışla her olumsuzu sadece göstermekle yetinmek ve toplumdaki kötüyü ifşa etmek ve öylece bırakmak. Tahsin Yücel, bu çizgiyi biraz yumuşatarak veriyor. Bu yalan olgusu ve çözülmeler her toplumda olabilecek arızi bir yozlaşmadır aslında. Sonradan oluşmuştur. Yazar bunları göstermiyor. Yerleşmiş değerleri pek dikkate almayan sosyalist-fütürist (toplum- maddeci gelecek düşüncesi) bir bakışla olumsuz davranış ve hadiselere, sanki o toplumun değerler sistemi sebepmiş gibi gösteriliyor. Bu gösterme dönemin bazı roman ve hikâyecilerinde görülen açık ideolojik bir gösterme değildir. Ancak, kurgu ve işleyişin satır aralarında sesli düşünülmese de bu yöneliş hissedilmektedir.

    Yazar, hikâye ve romanlarında insan ve toplumun iyileşmesi için bir teklif göstermez. Hadiseleri ve insanların çeşitli var oluşlarını “çoğulcu hümanist sosyallik” anlayış zemininde serbest bırakarak gösterir, yönlendirme yoktur. İyi ve güzel olan nerede, hangisi? Bu belli değil. Eserlerin kurgusunda karamsar bir bakış ve Batı’nın pozitivist edebiyatı ile 50’li yılların sivrilmiş hümanist-sosyal gerçekçi yazarların tesiri hissedilir.

    Hece Öykü Dergisi’nin Aralık-Ocak 2004 sayısında Tahsin Yücel’in “Komşular” adlı hikâyesi hakkında şöyle bir değerlendirme vardır: “Yaşamın içinde küçük, tatlı, şirin sürprizler vardır. Bunların nasıl oluştuğu, özünün ne olduğu konusunda bilimsel bir kanıt bulunmaz. İnsanın duygu yüklü bir canlı olduğu düşünülürse, bazı konularda onun davranış biçimi tam olarak algılanmaz. İnsanın iş yaşamı, kültür düzeyi, ruh hali, zekâsı, aile terbiyesi, yaşam biçimi, yakın çevresi onun davranış biçimini oluşturmasında etkin bir rol oynar. (...) Kişi, ya mutludur, ya da mutsuzdur. Aynı kişi süreç içerisinde mutluluğu ve mutsuzluğu yakalar, bırakır, yeniden yakalar. (...) Yaşamı zengin yapan onun içindeki çeşitliliktir. Bu çeşitlilik sayesinde yaşam anlam kazanır, üretken olur. Karşıtlıklar dengesi Hegel’den beri böyle yorumlanmaktadır.”

    Köy ve taşradaki toplum ve insan temalarının işlendiği ilk hikâyelerinin ardından yazdığı hikâye ve romanlarında şehirli insanların acıları, öfkeleri, kırgınlıkları ve ruh dünyalarını gerçekçi bir dil ve ironik bir üslûpla işler. Genel olarak hikâyelerinde taşra ve şehirdeki fakir insanların hayatlarını karamsar bir üslûpla anlatır. Edebiyat otoriteleri ve eleştirmenlerine göre, Tahsil Yücel’in hikâye ve romanlarında 1950 ve 1960’larda öne çıkmış sosyal gerçekçi ünlü yazarların çizgisinin takip edildiği, döneminin edebiyat sahasında kendine has bir hikâye ile roman teması ve üslûbu kuramadığı yönünde değerlendirmeler vardır. Onun daha çok, Fransız edebiyatından yaptığı otuzdan fazla tercüme eserleriyle tanındığı ifade edilir. Varlık ve Tercüme dergilerinde sürekli olarak Batı ve özellikle Fransız edebiyatından şiir, hikâye, deneme, dilbilim üzerine çevirileri yayınlanmıştır. Dilde “Öztürkçecilik” akımının içinde bulunduğundan çeviri, hikâye, roman ve denemelerinde “Öztürkçeci” dili yoğun olarak kullanmıştır.